Ana sitemiz antikobjeler.com adresinden buradaki üyelik bilginizle giriş yapıp işleme devam edebilirsiniz.

Eski Fincanlar | Tasarım Ürünler | Dekoratif Objeler | Duvar Tabakları

adet: 11972 AFYON ZAFER ANITI  BÜYÜK TAARRUZUN 50. YILI ANISI HATIRA GÜMÜŞ MADALYON
1972 AFYON ZAFER ANITI  BÜYÜK TAARRUZUN 50. YILI ANISI HATIRA GÜMÜŞ MADALYON

1972 AFYON ZAFER ANITI BÜYÜK TAARRUZUN 50. YILI ANISI HATIRA GÜMÜŞ MADALYON

1972 AFYON ZAFER ANITI ''BÜYÜK TAARRUZUN 50. YILI ANISI'' HATIRA GÜMÜŞ MADALYON Afyon Zafer Anıtı (Büyük Utku Anıtı), Afyonkarahisar'da, kentin Yunan işgalinden kurtarılışı ve Büyük Taarruz anısına dikilen zafer anıtıdır. Ünlü heykelci Heinrich Krippel tarafından 1934-1936 yılları arasında yapılmış ve 24 Mart 1936 günü dönemin başbakanı İsmet İnönü tarafından açılmıştır. Anıtın kaidesi büyükçe ve kübik bir kayaçtan oluşmaktadır. Kaidenin üstünde, tunçtan yapılmış çıplak iki erkek heykeli vardır. Bu heykellerden ayakta olan, düşmanı ayakları altına almış Türk'ü; ayaklar altında yatan ise Türkiye'yi işgal eden düşmanları simgelemektedir. Bir yoruma göre de ayaktaki figür, tam bağımsızlık için saldıran Türk gücünü; yerdeki figür ise Türk'ün gücü karşısında yenilen emperyalizmi temsil etmektedir. Ayaktaki heykel gerek yüzünün benzerliği, gerekse simgelediği rol ile Mustafa Kemal Atatürk'e benzetilmiştir. Heykeli taşıyan kaidenin çevresinde de tunçtan kabartmalar bulunmaktadır. Kaidenin çevresindeki kabartmalarda ön yüzde Atatürk'ün sol profilden bir portresi, arka yüzde Türk askerinin taşıdığı sancağı işgalden kurtulan halkın öpmesi, sol yüzde Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak'ın harita üzerinde yaptıkları Başkomutanlık Meydan Muharebesi planı, sağ yüzde ise Türk askerinin yaptığı bir süngü saldırısı betimlenmiştir. Heykeller normal insan boyutlarından daha büyük ve hareketleri son derece canlıdır. İşgalcileri sembolize eden ve yerde yatan figürün büyük bir çaresizlikle aşağı sarkmış olan başındaki ıstıraplı yüz ifadesi ve bitkin vücudu yenilgiyi göstermektedir. Ayaktaki figürün yüzünde ise büyük bir hiddet ifadesi vardır. Gerilmiş kasları, şişmiş boyun damarları, yukarı kalkmış kolları, biri yumruk şeklinde sıkılmış, diğer bir şeyi parçalayacakmış gibi açılmış elleri ile ayakları altında yatan figüre yukarıdan bakarak adeta ezmektedir. 6 Kasım 1937 günü Afyonkarahisar ziyareti esnasında anıtı inceleyen Mustafa Kemal Atatürk, anıt hakkında "Büyük utkuyu en iyi anlatan anıt" demiştir. Büyük Utku Anıtı, önden bakıldığında arkasında görünen Afyonkarahisar Kalesi ile birlikte kentin en önemli simgesidir. Ürün Bilgileri: Çap: 32 mm / Ağırlık: 14,62 gr.

LOT: A3040
12.800,00 TL

Bize Ulaşın +90 532 716 40 44 destek@antikobjeler.com

Sarıyer İST

öneri ve şikayetlerinizi bildiriniz lütfen..

iletişim

Antik Ürünler

Antika Objeler

Farklı dönemlere ait geniş ürün yelpazesi bulunan objeler.

Yıllanmış Ürünler

Geçen zaman nekadar fazla ise okadar kıymelidirler.

Vintage Ürünler

Birkaç on yılı deviren güzellikler.

Retro Ürünler

Geçmişe ait, asla göz ardı edilmemelidir.

Alman Gümüşü

Genellikle çinkodan oluşan bir bakır alaşımıdır.

Alpaka

Gri metalik bir kaplamaya sahip, gümüş gibi parlak olmayan.

Güvenli Alışveriş

E-Mail: destek@antikobjeler.com


GSM: +90 532 716 40 44
Öneri ve şikayetlerinizi lütfen bildiriniz.

Üyelik sistemi sayesinde, geçmiş sipariş takibi ve özel indirim bilgilendirmesi ayrıcalığından yararlanırsınız.

Tüm ürünleri güncel fiyatlarıyla haber veririz, yeni bir ürün eklendiğinde bilgi sahibi olursunuz.

Gümüş Yüzük hediyelik gümüş takılar
Ozon Jeneratörleri Cihazları Jeneratör Sistemleri Ozon Cihazı
Baskılı Kutu imalatı Baklava Pizza Taslama Kutu Koli Ambalaj
Evden Eve Nakliyat Taşımacılık
Web tasaım Ucuz Web Sitesi
Kurumsal Seo Hizmeti Seo Fiyatları
LR Bağımsız İş Ortağı

Antik Blog

Eski Objeler

Eskiye dair bilgiler, anılar, söylentiler, hepsine blogumuzda yer verdik, incelemek istermisiniz ?

Osmanlı Damgalı Tuğralı Gümüşler ve Osmanlı Gümüşlerine Vurulan Damgalar

Osmanlı Damgalı Tuğralı Gümüşler ve Osmanlı Gümüşlerine Vurulan Damgalar

Osmanlılar’da gümüşten imal edilmiş her türlü eşyanın üzerine devrin sultanlarının tuğrasını vurma geleneği oldukça eskidir. Bulabildiğimiz en eski damga örneği, II. Beyazıd’a aittir. II. Beyazıd’den VI. Mehmet Vahdedin’e kadar başa geçen 29 padişahta ancak 20’sinin tuğrasını taşıyan gümüş eşyalara rastladık. Bu rarad, II. Bayezıd’ın babası Fatih Sultan Mehmed’in tuğrasını taşıyan 15 dirhemlik bronz bir ağırlığın bulunmasını, gümüşlerde de aynı tip bir damga ile damgalanıp kullanıldığını gösteren bir delil sayabiliriz.

 

TUĞRALI GÜMÜŞLER GÜNÜMÜZDE NEDEN NADİR?

Tuğralı gümüş eşya koleksiyonu yapanlar, her sultana ait en az bir gümüş eşya bulmak imkanına sahip değildirler. Bunun nedenini araştırmalarda, karşımıza Osmanlı ekonomisinde meydana gelen bunalımlara karşı alınan önlemler çıkıyor. Bugün olduğu gibi geçmiş dönemlerde de, ekonomik bunalımlardan kurtulmak için çeşitli çarelere başvurulmuştur. Bunalımların kaynakları çeşitlidir, fakat en önemlisi Yeniçeriler’dir. Çünkü, Yeniçeriler’e gerekli ödemeler yapılmaz, yani maaşları (ulufeleri) ve sultan tahta çıktığında verilen “cülus bahşişleri” dağıtılmazsa isyan ediyorlar, hatta sultanı bile değiştiriyorlardı. Bu ayaklanmaların çözümü olarak hemen “sah akçe” (ayarı 900’e yakın, iyi gümüş akçe” temin etmek gerekiyordu. Hazinenin ise çoğunlukla yetersiz ve bazı dönemlerde bom boş olması, bu ödemeleri geciktiriyordu. İlk çare, Saray’daki gümüş ve altın eşyanın eritilmesiydi. Bu yetmezse, ki çoğunlukla yetmediğini biliyoruz, Şeyhülislam tarafından yazılan fetvaya dayanarak halktan toplatılan eşyayı eritiyor, yerine akçe basıp gerekli ödemelerde problemleri çözmeye çalışıyorlardı. Resimde, Sultan II. Mahmud devrinde Hicri 1238 senesinin Rebi’ülevvel’ine ait bir belge de (Belge I), nelerin eritileceği tek tek yazılmıştır.

 

Örneğin, fincan- zarfı, şamdan, tepsi, sahan, gülabdan, buhurdan, tatlı okkası, su tası, maşrapa, leğen-ibrik, nargile seri, at koşumları, at örtüleri, şamdan tablası, vb eşya. Belge, bu tip gümüşlerin kırk gün içinde darphaneye iletilmesini ve orada satın alınacağını açıklıyor. Bu yazı Yenişahri Fener’den Saray’a konuyu anladıklarını belirten cevaptır.

 

I. Abdülhamid (1774-1789) ve III. Selim Devrinin üçüncü Şeyhülislam Hamidzade Mustafa Efendi’nin Hicri Safer 1204 (Miladi Ekim 1789) tarihini taşıyan fetvası özetle şöyledir: Kadınların tezyinatı, mühür ve silah kabzaları hariç olmak üzere altın ve gümüşten mamul eşyanın kullanılması haram olduğu, bu gibi şeylerin sikke kesilmek üzere bedeli mukabilinde darphaneye verilmesinin şart olduğu yazılıdır. Bu fetvaya dayanarak İmparatorluğun çeşitli yörelerine fermanlar yazılmış ve Sadaret Kethüdaları bu fermanları gerekli bölgelere götürmüşler, halkı meydanlara toplayıp törenle herkese okumuşlar. Bursa’dan yukarıda bahsi geçen fetvaya istinaden yazılan çok ilginç bir emr-i şerifte (Belge 2) özet olarak şunlar yazılıdır: Allah’ın ve Peygamber’in laneti olsun. Bursa’da gümüş ve altın toplama işine Ahmed Bahhaeddin nazır tayin edilmiştir. Gümüş dirhemini 10 paradan, altının miskalini ( 1 miskal= 1.5 dirhem) 6.5 kuruştan satın alacaktır. Reayaların (gayrimüslimler) da her hafta ne kadar teslim ettiklerinin bir deftere kaydedilerek bildirilmesi emrolunmuştur.

 

Bu emr-i şeriften yaklaşık bir sekiz ay önce, yani I. Abdülhamid’in son yılında, aynı buyruk İstanbul’daki gayrimüslimlere (reayalara) da bir ferman ile iletilmiştir. Fermanın 1789 (Hicri 1203) Cemazi’ül-evvel tarihini taşıdığını Surp Haç Üsküdar Kilisesi’nin bir kaydından öğreniyoruz. Özetle, Rumlar’ın 5.000 okka ( 1 okka, 1.282 kg.), yani 6.410 kg., Ermeniler’in 4.000 okka (5.128 kg.) ve Museviler’in ise 3000 okka ( 3.846 kg) toplayıp darphaneye derhal götürüleceği, gümüşün dirhemine 10 para ödeneceği beyan edilmiştir. Üsküdar’daki kilise ancak 19.695 dirhem, yani yaklaşık 49.2 okka gümüş toplayarak Vezir Han’a ( Çemberlitaş) götürmüş ve erittirmiştir. Diğer sekiz Ermeni kilisesinin ne kadar topladığını bilmiyoruz. Ancak, eksik okkaların gümüş karşılığı ödenecek paradan eksik ödenerek, 4.000 okkanın kısmen gümüş, kısmen de para ile tahsil edildiğini anlıyoruz.

 

Böylece, senelerce imal edilen gümüş eşyalar bir anda eritilip akçeye dönüştürülüyordu. Bu olay defalarca tekrarlandığı için Saray’da ve halkın elinde eskiden kalma gümüş eşya imal eden ustalar gümüş bulamadıklarından ve de esasen yasak olduğundan, uzun seneler işsiz kalıyorlar ve işlerini bırakıp başka işler ile uğraşıyorlardı.

 

TUĞRA VURMA GELENEĞİNİN NEDENLERİ

Sultan Reşat döneminde, Takvim-i Vekayi’nin 6. Ramazan 1331 tarihli nüshasından öğrendiğimize göre, gümüşlere sah ve tuğra vurmak mecburi değildi. O devirde, her parça altın için 15, gümüş için 3 kuruş ayar tespit ve çeşni ücreti alınıyordu. Sah ve tuğra vurma fiyatları ise, altın için dirhem başına 2 kuruş, gümüş için dirhem başına 3 paraydı. Sultan Vahdeddin döneminde bu fiyatlar, Takvim-i Vekayi’nin 9 Receb 1338 tarihli nüshasından öğrendiğimize göre şöyledir: Ayar ve çeşni ücreti, altın için parça başına 120 kuruş, gümüş için 40 kuruş, sah ve tuğra damgası için ise bir dirhem başına altın için 5 kuruş, gümüş için 10 para alınıyordu. ( Belge 3) Yukarıda görülen ve herkesin bildiği bir gümüş kaşığın hükümet tarafından alınan damga ve ayara harçlarını Sultan Reşad ve Vahdeddin dönemleri için karşılaştırdığımızda, şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Bu kaşıklar yaklaşık 30 ile 40 gram arasındadır. Biz ortalama olarak 35 gram alalım. Bu da yaklaşık 11 dirhem eder.

 

V. Mehmed Reşat dönemi:
Kaşığın ayar tespit ücreti 3 kuruş Damga 11 dirhem x 3 para= 33 para Toplam 3 kuruş 33 para

VI. Mehmed Vahdeddin dönemi:

Kaşığın ayar tespit ücreti 40 kuruş Damga 11 dirhem x10 para= 110 para Topam 42 kuruş 30 para Kaşığın maliyetine ilave edilen damga ve ayar vergisi olan üç kuruş otuz üç para son Osmanlı Sultanı VI. Mehmed Vehdeddin döneminde kırk iki kuruş otuz para olmuş, inanılmaz bir fiyat artışı meydana gelmiştir. Bu nedenle, VI. Mehmed Vahdeddin tuğrasını taşıyan günümüzde eşya bulmak hayli zordur diyebiliriz. Bugüne kadar yalnızca bir adet örneğine rastlayabildik. Üsteki fotoğrafda büyütülmüş tuğrası görülen tabak Sadberk Hanım Müzesi’nde ( SHM G–74/407 numarasıyla kayıtlı olarak) bulunmaktadır.


Sonuç olarak, tuğra vurmak hem hükümet için iyi bir kar kaynağı oluşturuyor, hem de halk tarafından hükümetin kontrolünden geçmiş olan bu damgalı gümüşlerin aldanmadan gönül rahatlığı ile satın alınmasını sağlıyordu. Bu arada, tuğra vurma işleminin yalnızca çeşni alınmış ve 900 ayar olduğu tespit edilmiş eşyalara uygulandığını da unutmamak gerekir.

KAYNAKÇA:

Takvim-i Vekayi, 6 Ramazan 1331. Takvim-i Vekayi, 7 Receb 1336. Kud Ağanyanz, Tivan Hayoz Batmutyan, Cilt, (Tiflis, 1912) Abdülkadir Altunsu,, Osmanlı Şeyhülislamları ( Ankara, 1972)

Osmanlı Damgalı Tuğralı Gümüşler ve Osmanlı Gümüşlerine Vurulan Damgalar
Osmanlı Damgalı Tuğralı Gümüşler ve Osmanlı Gümüşlerine Vurulan Damgalar
Antik Objeler

TCDD’nin çalışanları için yaptırttığı Zenith’ler…

TCDD’nin çalışanları için yaptırttığı Zenith’ler…

 

Zenith Osmanlı Devleti zamanında Türkiye pazarında cep saati satmaya başlamıştır.
K. Serkisoff&Cte ve Maison Vartan’ın (Pera) 1918 yılında verdiği Zeniht reklamlarına dahi rastlanmaktadır.
TCDD de Zenith’in düzenli “müşterisi” olmuş ve çalışanları için yaptırttığı Zenith’ler 1930’dan 1950’ye kadar, emaye (porselen) kadranlı olup, arka kapağında TC ibaresi ve TCDD’nin logosu yer alır.
Büyük çağunluğunda sağ yöne doğru yer alan lokomotifin, bu kez buharlı lokomotif olarak, çok az da olsa, sol yöne doğru olduğu gümüş kasa örnekler de vardır.
Daha eski üretimlerde, 1960’lar üretimlerindeki gibi kadranda yıldız yer almaz ve sadece “Devlet Demir Yolları” yazar.
1960’lı yıllarda üretilen ve kadranı artık emaye olmayan, “T.C. Devlet Demir Yolları”ibareli modelde yıldız da yer alır.
Çok popüler olan bu model, demiryolu çalışanları dışındakiler tarafından da kullanılmaya başlanır.
1960’lı yılların sonlarından 1972 öncesine kadar üretilen modelde ise, arka kapakta TCDD logosu ve ay yıldız yerine, lokomotifin alt ve üstünde Zenith’in istisnai olarak aynı saatte birlikte kullanılan eski ve yeni logoları yer alır.
Oldukça nadir olan bu 2 Zenith logolu modelin, az da olsa Türk logolu örnekleri de görülür.
Amerikalıların 1970’li yıllarda Zenith’i satın almasıyla birlikte mekanik mekanizmanın kullanımına son verilir ve arka kapakta sadece lokomotif figürü (logosuz) kullanılır.
1960’ların sonlarında TCDD tarafından kullanılan saatlerin arka kapağında artık lokomotif de yer almaz (Fransa demiryollarının kullandığı saatler gibi).
Bunların arka kapağının ortasında TCDD logosu vardır.
Bu örnek, TCDD tarafından 15 yılı aşkın bir süre kullanılmasına rağmen çok daha nadirdir. 

TCDD’nin çalışanları için yaptırttığı Zenith’ler…
TCDD’nin çalışanları için yaptırttığı Zenith’ler…
Antik Objeler

Antika Cep Saati TCDD

Eskiden kol saatlerini çoğunlukla kadınlar takarlarmış. Erkekler bunları bilezik olarak kabul ettiklerinden cep saati kullanmayı tercih etmişler. Bu nedenle, köstekli saat “Erkek Saati” olarak tanımlanabilir.

Şimendiferli Köstekli Saati esas meşhur eden TCDD (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları) olmuştur. O çağda saat takan kimse çok azdır. TCDD, trenlerin zamanında hareket etmesi için hareket amirlerine ve istasyon şeflerine birer cep saati zimmetlemeyi düşünmüş. Ön veya arka kapağında “Şimendifer ve TCDD amblemi” kabartması olan bu cep saatleri ilk etapta, Zenith ve Omega gibi büyük İsviçre saat firmalarına sipariş edilmiş. Daha sonra bunlara Serkisof (Türkiye’de yaşayan bir Rus vatandaşının kendi adını taşıyan İsviçre’de imal ettirip Türkiye’de sattığı markası) da eklenmiş.

O yıllarda, Anadolu’nun tüm köy ve kasabalarında hareket amirlerinin her defasında köstekli saatlerini ceplerinden çıkarıp bakarak treni hareket ettirmesi, özellikle TCDD amblemi taşıyan şimendiferli köstekli saatlerin en doğru saat olarak kabul görmesine neden olmuştur.

Antika Cep Saati TCDD
Antika Cep Saati TCDD
Antik Objeler

Tanju Okan Kadınım

İste o ‘Kadınım’ bu kadın; Tanju Okan kariyerinin zirvesi diyebileceğimiz çağlarda Zerrin adında genç bir kadına aşık olur. Çok sever, delicesine derler ya işte öyle, Zerrin ülkenin önde gelen, kalburüstü ailelerinden birinin kızıdır. Aile bu ilişkiyi hiçbir zaman onaylamaz. Tanju ve Zerrin ailenin karşı çıkmasından dolayı görüşemez hale gelir.

Okan kendini dağıtmaya, içkiyle arkadaşlığını ilerletmeye başlar. İlişkilerini gizlice yaşamaya çalışan çiftin bu halini fark eden aile, Zerrin’i Amerika’ya gönderme kararı alır. Tanju Okan haberi alır almaz Zerrin’in evinin önünde adeta nöbet tutmaya başlar ama evin bir arka kapısı olduğundan habersizdir. Aile Zerrin’i o kapıdan kaçırarak gönderir, Tanju o denli sevdiği sevgilisini son bir kez göremez. Bu olaydan sonra Tanju Okan’ın alkolle arkadaşlığı derin bir dostluğa dönüşür.

O dönem eşinden yeni ayrılmış olan Mehmet Teoman da Tanju Okan’a her gün eşlik etmektedir. Bir gün eve döndüklerinde plakların içinden Reggiani’nin plağını seçip pikaba yerleştirdiğinde ise büyülü anlar yaşanmaya başlar. Tanju’nun o dönemki ruh halinden ilham alan dostu bir anda Kadınım’ı yazmaya başlar. Sabaha karşı şarkıyı yazmayı bitiren Teoman, o heyecanla Tanju’yu hemen kaldırıp okumasını ister. Tanju Okan şarkıyı okuduğu andan sonra şarkı, üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan kayda alınır ve ruhları titreten unutulmaz şarkı “kadınım” böyle hayat bulur.

Aramızdan ayrılışının 26.yılında Tanju Okan’ı saygı ve özlemle anıyorum.

Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen

Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte
Sen kadınım

Hatırla o günü karşıki sokakta
Seni öptüğümü ilk defa hayatta
Kollarımda benim ilkbahar sabahım
Sen

Sönmüş bak ışıklar ev nasıl karanlık
O ılık aydınlık yuvamız soğumuş
Geceler bitmiyor ağlıyorum artık
Sen kadınım

Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen

Masamız köşede öylece duruyor
Bardaklar boşalmış herbiri bir yerde
Sanki hepsi hasret senin nefesine
Sen kadınım

Bana bıraktığın bütün bu hayatın
Yaşanan aşkların değeri yok artık
Ben sensiz olamam artık anlıyorum
Sen

Şimdi çok yalnızım
Ne olur kal benimle o kapıyı kapat
Elini ver bana
Dışarda yalnız, yalnız üşüyorsun
Sen kadınım

Tanju Okan Kadınım
Tanju Okan Kadınım
Antik Objeler

ADALET Olay 1506’da Frankfurt’ta kaydedilmiştir

Olay 1506’da Frankfurt’ta kaydedilmiştir. Bir tüccar 800 lonca kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur. Son derece dindar olan marangoz cüzdanı bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok para kaybının farkedilmesinin mümkün olmadığını değerlendirir ve sahibinin bu parayı arayacağını düşünür.

800 lonca ne kadardır? O zaman, 40 lonca için iyi bir at satın alınabildiğinde yaklaşık 20 at bedeli kadardır.

Bir gün marangoz kiliseye gider. Rahibin, Frankfurt’a giren tüccarın 800 lonca kaybettiğini ve bulanın 100 lonca ile ödüllendirileceğini duyurur.

Bunun üzerine marangoz parayı getirir ve Rahibe teslim eder.

Tüccar gelir ve çantayı alır. Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 loncayı ödemeyi reddeder. Marangoza 5 lonca uzatır. Marangoz tüccara sözünü tutmasını söyler. Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 loncayı vermemek için cüzdanında 800 değil 900 lonca olduğunu iddia eder. Marangozun çantadan para aldığını iddia eder. Rahip, marangoz için ayağa kalkar. Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu söyler. Asla böyle bir şey yapmayacağını söyler. Tartışma kızışır. Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.

Hakim süreci başlatır. Tüccara, İncil’e elini koyarak 900 lonca kaybettiğini yemin etmesini söyler. Tüccar tereddüt etmeden elini İncil’e koyar ve yemin eder. Yargıç, marangoza 800 lonca bulduğuna yemin etmesini söyler. Marangoz da elini İncil’e bastırarak yemin eder.

Herkes merakla hakimin kararını bekllemektedir. Hakim her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek, “Marangoz 800 lonca buldu ve tüccar 900 lonca kaybetti. Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre Marangozun kendisine aittir. Tüccar ise kaybettiği 900 loncasını aramaya devam edebilir” ,kararını verir.

Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu olay Frankfurt tarihine geçmiştir.

ADALET Olay 1506’da Frankfurt’ta kaydedilmiştir
ADALET Olay 1506’da Frankfurt’ta kaydedilmiştir
Antik Objeler

Retro Nedir

Antika – Gerçekten de çooook eski görünen bir şey, hatta her şey! Hatta ne kadar tozlu, küflü ya da paslıysa o kadar çok antika sayılabilir. Günün modasına göre de yeterince alakasızsa tamamdır, işte size gerçek antika!

Vintage – Kullanılmış olsa da ikinci el sayılmak için biraz yaşlı ama anneannem kadar da değil! Hatta vintage; ürünün kusurlarını allayıp pullamak adına da çokça kullanılmakta!

Retro – Modası geçmiş demenin yeni keşfedilen ve bu yüzden sonuna kadar sömürülen zeka küpü yöntemi! Günümüzde çok da cazibesi kalmamış her şey için açıklamaya eklenen retro kelimesiyle, anlamsız bir objeye duygusal ve tarihsel bir anlam yüklemek oldukça kolay!

Antika nedir?
En az 100 yıl önce üretilmiş olan; sanatsal bir parça, mobilya ya da dekoratif bir obje için antika terimi kullanılabilir. Kabul edilebilir bir diğer kullanımı da; cam, kitap vb objelerde 50 yaşın üzeri için geçerli. Bunu kabul edilebilir kılan ise bu objeler üretilirken 50 yılı aşması beklenmeden üretilmiş olmaları ve günümüze kadar gelebilmelerini sağlayan kalite unsuru. Her eski şeye antika demekten vazgeçmemiz gerek maalesef.

Vintage nedir?
Oldukça sık kullanılan ve sıkça da yanlış kullanılan bir terim. Üretildiği spesifik dönemi ifade etmede kullanılırken (60’lar gibi); o dönemin tarz, kalite gibi belirleyici unsurlarını bünyesinde bulunduran objeler için kullanılması yerinde olan bir terim. Her şey bir yana, bir objenin vintage kabul edilebilmesi için en az 20 yıl önce üretilmiş olması en belirleyici unsur.

Retro nedir?
1960’lardan bu yana kullanılan retro terimi, kelime anlamı olarak geriye doğru ya da eskiye dönük anlamına geliyor. Yakın geçmişteki bir dönemin belirleyici unsurlarını barındıran, yeni ürünlerde bilinçli olarak eskiyi taklit eden ve benimseyen tarz için de retro terimini kullanabiliriz. Retro bir sehpa gerçekten geçmişe ait olmayıp yeni üretilmiş olabilir fakat yakın geçmişe ait unsurları bulundurmalıdır. Ayrıca retro, çok eski olmasa da geçen sezonun modası olmaktan daha eski geçmişe ait bir objeyi tanımlamak için de kullanılabilir.

Retro Nedir
Retro Nedir
Antik Objeler

Vintage Ne Demek?

Uzun yıllardır popülerliğini koruyan vintage akımı, eşyalar konusunda sık sık karşımıza çıkıyor. Vintage, çoğu zaman antika eşyalar ile karıştırılsa da aslında tamamen farklı özellikleri taşıyan eski eşyaları nitelendirir. Peki, vintage ne demek, vintage anlamı nedir?İlk anlamı ile “vintage”, belirli bir yılın şarap mahsulü demektir ancak son yıllarda trend olan vintage akımının bu kelime anlamıyla pek de bir alakası bulunmaz. Türkçe’de klasikleşmiş, eski döneme ait olan, nostaljik gibi kelimelerle tanımlanabilen “vintage” kelimesi aslına bakarsanız, geçmiş bir çağa ait değerli ve tanınabilir eşyaları nitelendirmek için kullanılır.

Vintage Ne Demek?
Vintage Ne Demek?
Antik Objeler

Antika Nedir

Antika, maddi değeri olan eski eşya demektir. Bir eşyanın ya da sanat yapıtının "antika" sayılabilmesi için yaşlı olmasının yanında az bulunur özellikte olması gereekir. Ne var ki her eski eşya da antika sayılmaz.

Antikalar ünlü bir kişiye ya da belli bir tarihsel döneme ait olabilir. Yalnızca iyi korunmuş eşya da zamanla antika değeri kazabilir. Bunlar resim ya da heykel gibi sanat yapıtları, mobilya ya da kap kacak gibi ev eşyası olabilir. Bazı insanlar yalnızca güzel buldukları, bazıları ise sonradan değerleneceğini bildikleri için koleksiyonlar oluştururlar. Aradan uzun zamanın geçmesiyle bu koleksiyonun parçaları birer antika özelliği kazanır. Antikalar ender bulundukları için değerlidir.

Antikalar yapıldıkları yer ve zamana göre adlandırılabilir. Bir İngiliz antikası, Kral George ya da Kraliçe Victoria dönemlerinde yapıldığı için onların adıyla anılabilir. Bir Fransız antikası XV. Louis ya da Napolyon dönemiyle ilişkilendirilebilir. 12. yüzyıl Anadolu Selçuklu rahlesi yapıldığı dönem, 16. yüzyıl İznik çinisi yapıldığı yerden dolayı özel değer taşır. Bir eşyanın antika sayılabilmesi için yapıldığı yerin ve zamanın kanıtlanması gerekir. Pek çok eşyada hangi fabrikada yapıldığını ya da hangi ustanın elinden çıktığını belirten bir işaret bulunur ve bu durumda eşyanın antikalığı kuşku götürmez. Üzerinde işaret bulunmayan antikaların nerede ve ne zaman yapıldığını ise, uzmanlar malzemesine, modeline, renklere ve yapımındaki ustalığa bakarak anlayabilirler.

Koleksiyoncuların en çok ilgi gösterdikleri bazı antikalar şunlardır: Cam eşya; saatler; metal eşya; mobilya; seramik ve porselen eşya; halı ve kilim.Eski gümüş , mobilyalar , halı , kilim , işlemeli bez , kadife bezler , yatak örtüleri , bakır eşya , avizeler , tablolar , resimler , kartpostallar , efemeralar , pul , eski paralar , radyo , telefon , daktilo , eski mekanik eşya , el yazması kitaplar , eski çizgi romanlar , taşplak , eski plak ve pikaplar , askeri kıyafetler , kılıç , kama , eski madalya ve nişanlar.

Antika objelerin ekspertizi için müzelerden ve ekspertiz şirketleri tarafından yapılır. 100 yaşın üstündeki Türk objelerin yurtdışına çıkarılması yasaktır. Toprakaltı eserler müzelerden alınan koleksiyoner defterlerine işlenerek koleksiyonerler tarafından koruma altına alabilir. Toprakaltı eser bulanların en yakın müzeye haber vermesi gerekmektedir.

Antika Nedir
Antika Nedir
Antik Objeler

Alpaka Nedir

Gri metalik bir kaplamaya sahip, gümüş gibi parlak olmayan mücevher parçaları sıklıkla alpaka olarak işaretlenmiştir. Bu tip alaşımlar, bazen alpacca'yı heceleyerek, kalayla birlikte bakır, çinko ve nikel içeren bir metali de gösterir.

Bu öğeler genellikle abalone insets veya diğer taşlar ile dekore edilmiştir. Güzel görünmekle birlikte, bu ucuz gümüş yerine çok değer veriyorlar.

Bu parçalar genellikle Meksika veya Güney Amerika kökenlidir. Diğer büyük dekoratif objeler de alpaka olarak işaretlenebilir. Bu madde bazen gümüş kaplama ürünler için de baz metal olarak kullanılabilir. Alpaka ayrıca zaman zaman “yeni gümüş” olarak da anılmaktadır. Nikel gümüş gibi, alpaka'nın gerçek gümüş içeriği ve hiçbir hurda değeri yoktur.

Alpaka Nedir
Alpaka Nedir
Antik Objeler

Alman gümüşü

Alman gümüşü, nikel gümüşü veya alpaka, nikel ve genellikle çinkodan oluşan bir bakır alaşımıdır. Genel olarak %60 bakır, %20 nikel ve %20 çinkodan oluşmaktadır. Alman gümüşü adına karşın gümüş içermemekte olup adını görünüşü gümüşe oldukça benzediği için almıştır. Çoğunlukla çatal, bıçak ve yemek takımı ile süs eşyalarının yapımında kullanılır.

Alman gümüşü
Alman gümüşü
Antik Objeler

Eskiyi Severiz

Antika, maddi değeri olan eski eşya demektir. Bir eşyanın ya da sanat yapıtının "antika" sayılabilmesi için yaşlı olmasının yanında az bulunur özellikte olması gereekir. ... Antikalar ünlü bir kişiye ya da belli bir tarihsel döneme ait olabilir.

  • Antika Ürünler
  • Antik Objeler
  • Eski Ürünler
  • Damgalı Ürünler
  • Heykeller Biblolar
  • Süs Eşyaları
  • İkramlıklar
Antika Antik Obje